18 Aralık 2013 Çarşamba

Anne'nin Evlat Sevgisine İhtiyacı

"Baba, Baba..." yazımı yazdıktan sonra Özge Uzun'un twitini gördüm ve paylaşmak istedim.


Baba, Baba...

Bu gün 18.12.2013 Çarşamba.

Eşim sabah aradı ve bugünü bir yere kaydetmemi söyledi.

Sabahları Mete uyanır, yatağında oturarak "Anne, anne" diye seslenir, biraz bekler ses gelmezse bir kez daha seslenir, yine ses gelmezse yataktan iner ve yatak odamıza gelip yatakta beni arar. Sabahları çok erken çıktığım için ben yatakta olmam ve babasına "Anne?" diye beni sorar. Benim evde olmadığımı anladığında durumu kabullenip babası ile vakit geçirmeye başlar.

Bu sabah ise bir ilk yaşanmış. Mete uyanmış, yatağına oturmuş ve bana seslenmeden "Baba, baba" diye seslenmiş.

Mete'nin özellikle son iki haftadır inanılmaz bir baba tutkusu başladı. Geceleri baba onunla birlikte yatağa gelmezse yatağa gitmiyor ve odada babasının yanında bir yere kıvrılarak uyumaya çalışıyor. Sabahları babasının işe gitmemesi için elinden geleni yapıyor. İstediği her şeyin babası tarafından yapılmasını istiyor.

İtiraf etmeliyim ki bana olan ilgisinin azalması beni biraz üzüyor. Hatta bazen "Acaba beni artık sevmiyor mu?" gibi saçma bir hisse bile itebiliyor. Ama gerçek olan oğlum erkek olduğunun, babası ile erkek erkeğe bir şeyler yapabileceğinin farkına varıyor. Yani oğlum büyüyor.



11 Aralık 2013 Çarşamba

İstanbul'da Kar Var

İstanbul'da beklenen kar başladı. Her yer bembeyaz. Sabah 6:30'da servise binerek biraz zorda olsa işe geldim. Eşim ise evde çalışmaya karar verdi. Çalışmaya ara vererek Mete ile birlikte karda oynamak için dışarı çıkmışlar ve resimleri gelmeye başladı. Mete bu sayede aslında ilk defa kartopu oynayıp, kardan adam ile tanıştı.








 Kuzen Alara'da annesi ile birlikte dışarı çıkarak karla tanışmış.






29 Kasım 2013 Cuma

5. Evlilik Yıldönümümüz






Bugün 29.11.2013. 5. evlilik yıl dönümümüz. Evliliğimizin meyvesi, Meyve Sepeti göndermiş bana babasının yardımıyla...





20 Kasım 2013 Çarşamba

Mete ve İş Makineleri

Mete yaşındaki tüm çocuklar bir dönem iş makinelerine, araçlarına hayran oluyor. Mete'de o döneminde. Yolda ne zaman bir kepçe, dozer v.s. görsek çıldırıyor. Saatlerce durup onları izlemek istiyor. Özellikle arabada giderken görürse yerinde koltuğunda oturtmak çok zor oluyor. Koltuğundan kalkıp arabanın arka camından seyretmek istiyor. Makinelerin uzakta olduğunu, kalksa da göremeyeceğini anlatmak çok zor oluyor bu durumlarda. 

Dün öğle arası Eminönü'ne gittim. Gezerken uzaktan kumandalı bir kepçe gördüm ve görür görmez aldım. Akşam eve Mete babası ile birlikte önden çıktı. Ben arkalarından eve doğru yürürken eşimden telefon geldi. "Uzaktan kumanda için pil var mı?" diye soruyordu. Bende poşetin içinde olduğunu söyledim. Eşim "Mete'nin kepçeyi görünce heyecanla poşeti parçaladığını" söyledi. Tüm gece kesintisiz kepçe ile oynadık. Diğer oyuncakların küçük parçalarını kepçe ile taşımayı denedik. Mete, uyumak için yattığında dahi eli kepçenin düğmesindeydi ve kepçe durmadan çalışıyordu. 


15 Kasım 2013 Cuma

Mete Tiyatro ile Tanıştı:Üç Kardeş ve Muhteşem Kurt


Mete ile birlikte çıktığımız tatilleri henüz kaleme alıp bu sitede paylaşamadım. En son çıktığımız tatilde otelimizin anfi tiyatrosunda sirk, dans ve akrobasi gösterileri oldu. Mete ile beraber bu gösterileri zevkle izledik. 
Geçen haftasonu bir programımız yoktu ve tüm gün Mete'nin evde kalmasını istemiyordum. Tatilde Mete'nin gösterileri fazla sorun çıkarmadan izlediği aklıma geldi ve hızlıca şehir tiyatrolarının çocuk oyunlarına baktım. Saat 12:00'de başlayan Üsküdar Müsahipzade ve Kadıköy Haldun Taner sahnelerinde 3+ yaş grubuna uygun oyunlar vardı. Mete'yi hızlıca hazırladım ve yola çıktık. İlk olarak Üsküdar'a gittik fakat bilet kalmadığı için giremedik. Hayal kırıklığı içinde eve dönmek için arabaya doğru giderken saatin 11:45 olduğunu gördüm ve Kadıköy için şansımızı denemeye karar verdim. Oyun başladıktan 1-2 dakika sonra Kadıköy Haldun Taner Sahnesinin gişesine vardık. Gişedeki görevli oyuna girebileceğimizi söylediğinde çok sevindim. Koltukların yanına koydukları ek sandalyeye Mete'yi kucağıma alarak yerleştik. Kukla tiyatrosu olan "Üç Kardeş ve Muhteşem Kurt" oyunu 40 dakika sürüyordu. Mete, yarım saat merakla sahneyi ve etrafımızda çığlıklarla oyuna katılan çocukları izledikten sonra yavaş yavaş ilgisi dağıldı. Kucağımdan inerek karanlıkta görebildiği kadarıyla etrafında dikkatini çeken şeylere doğru ilerlemeye başladı. Oyunun sonuna doğru birçok çocuk da aynı şeyi yaptığı için Mete'yi uzaktan kontrol ederek serbest bıraktım. Mete, oyunun son dakikalarını diğer çocuklarla beraber sahnenin önünden seyretti. 
2,5 yaşındaki Mete, bence bu ilk tiyatro denemesinden son derece başarılı ve usluydu. 


Oyunla ilgili bilgileri Üç kardeş ve Muhteşem Kurt sayfasından alabilirsiniz. Ayrıca İstanbul şehir tiyatroları çocuk oyunları ücretleri çok uygun, sadece 3 TL. O yüzden, "Benim çocuğum durmaz." demeyin ve yaşına uygun bir oyun seçerek mutlaka tiyatro ile çocuğunuzu tanıştırın.

26 Eylül 2013 Perşembe

Telefonda Kısık ve Korkak Bir Ses: An.....ne

Çocuğunuz varsa yada yakınlarınızda küçük çocuğu olan biri varsa hepimizin şahit olduğu bir sahne vardır. Kişi telefon ile konuşmaktadır ama karşısındaki sadece dinlemektedir. Hiç ses çıkarmaz. Sadece dinler. Kişi ise karşındakinin anlamlı yada anlamsız sesini duymak için bir dolu dil döker. Oğlum ne yapıyorsun?, Canım yemeğini yedin mi?, Beni özledin mi?, Hadi bana "Anne" de, Çizgi filmin başladı mı?, Oyuncaklarınla mı oynuyorsun? Baba yanında mı?....gibi bir dolu söz söyler ama karşısındaki sadece dinler. 

İşte Mete'de bu döneminde. Sadece dinleme döneminde. Bizi telefonla konuşurken görsün illa telefonu elimizden almak istiyor. Telefonu vermezsek avazı çıktığı kadar ağlıyor. Telefondaki tanıdık biri ise "Mete'de seninle konuşmak istiyor" diyerek telefondakini Mete ile tek taraflı muhabbete zorluyoruz ve yukarıdaki anlattığım sahne yaşanıyor. Bizde durmadan "Hadi Mete cevap ver." diyoruz. Ama Mete'de çıt yok sadece dinliyor ve bir süre sonra canı sıkılıyor. O an evdeki her hangi bir şey ilgisini çekiyorsa yada bizim anlamadığımız bir şey geldiyse aklına telefonu fırlatıp atarak ortamdan uzaklaşıyor. 

Bu sabah ise bir ilk yaşadık. Sabah iş yerinde telefonum çaldı. Telefonu açtım efendim dedim. Çıt yok. Eşim herhalde açtığımı anlamadı dedim tekrar efendim dedim. Yine ses yok. Sonra anladım ki Telefondaki Mete. Oğlum, Canım, Günaydın, Nasılsın?, Ne yapıyorsun?, İyi uyudun mu? gibi bir sürü soru sordum ama Mete'de çıt yok. Sonra "Annecim, hadi anne de" dedim ve beklenmedik bir şey oldu karşıdan kısık ve korkak bir ses tonuyla "An.....ne" sesi duydum. O an yaşadığım mutluluk inanılmazdı. Arkasından acaba tesadüf mü oldu dedim. Hadi tekrar anne de dedim ve aynı şekilde kısık ve korkak ses tonu ile "An......ne" dedi Mete. Süperdi... Oğlumla karşılıklı muhabbet edeceğimiz günleri sabırsızlıkla bekliyorum.

18 Eylül 2013 Çarşamba

Sabah Sürprizim

Ben, devlette çalışan, sabah 8:30'da mesaisi başlayan ve İstanbul trafiğinde işine yetişmeye çalışan bir anne olduğum için sabahları çok çok erken evden çıkıyorum. Ben evden çıktığımda Mete uyuyor oluyor. Her sabah o masum masum uyurken onu biraz seyredip, onu bıraktığım için üzülerek evden çıkıyorum. 

Eşim ise Mete'yi bakıcımıza emanet ederek evden çıkıyor.  Pazar gecesi Mete gece uyanıp beni uykusuz bıraktığı için Pazartesi günü moralim biraz bozuk ve yorgundum. Eşim, neşemin yerine gelmesi için Mete ile birlikte bana Pazartesi ve Salı sabahları küçük sürprizler hazırlayıp bana gönderdi.



11 Eylül 2013 Çarşamba

Geç Konuşan Çocuklar İçin Anne-Babalara Ödevler

Mete, henüz bir kaç kelime söyleyebiliyor. Bende 2 yaşını geçmiş ve hala tam olarak konuşamayan çocukların anneleri gibi endişe duymaya başladım. Mete'ye konuşmasını nasıl öğretebilirim diye araştırma yapıyorum ve yazılar okumaya çalışıyorum. Bu araştırmam sayesinde aşağıdaki yazıyı buldum. Bu tür sorun yaşamış bir annenin kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı bir yazı. Ben bugünden itibaren daha da sabırlı bir şekilde Mete'ye yardımcı olmaya çalışacağım. İlerleyen zamanda kendi deneyimim hakkında bilgi vereceğim.

Çocuğum  Hala  Konuşmuyor.   Ne  Yapmalıyım?

1. BÜŞRA HANIM SİZE COK TEŞEKKÜR EDERİM YALNIZ SİZE Bİ SORUM DAHA OLUCAK OGLUM 3 YAŞINA GİRİCEK 10 GÜN SONRA AMA HALADAHA TAM ANLAMIYLA CÜMLE KURMUYO KAYINVALİDEM DEVAMLI BU COCUK KONUŞAMIYO DİYOR BUDA BENİ COK ÜZÜYOR ACABA DOKTORA GÖTÜRMELİMİYİM ANNE BABA DİYOR AMA NE YAPMALIYIM ACABA

2. BÜŞRA HANIM SİTENİZİ YENİ KEŞFETTİM.YAZILARINIZ VE PAYLAŞIMINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER YALNIZ BENİMDE BİR SORUM OLACAK OĞLUM 2YAŞINDA FAKAT HALA KONUSMUYOR HERSEYİ VÜCUT DİLİYLE ANLATIYOR DOKTORO GÖTÜRDÜM FAKAT ERKEK ÇOCUKLARI GENELDE GEÇ KONUSURLAR AMA 4 YASINA KADAR MUTLAKA DÜZELİR DEDİ ÇOK ÜZÜLÜYORUM NE YAPMALIYIM

Çocuğum hala konuşmuyor diyen annelerin hislerini ve sıkıntılarını çok iyi anlıyorum. Benim oğlum da geç konuştu ve çocuğun derdini anlatamamasının sıkıntısını ailecek çok çektik. 1,5 yaşında kelime söylemeye başlamıştı ama sonra bıraktı (bırakmasında sanırım o dönemde bilgisayarda çok çizgi film izlemesinin de etkisi var).  Ve 3 yaşına kadar anne, baba gibi 5-10 kelime dışında doğru düzgün bir şey söylemedi. 3 yaşında konuşmaya adım attı, şu an 4 yaşında olmasına 2 ay kaldı, bu arada çok yol aldı. 1-2 aydır her şeyiyle düzgün konuşmaya başladı.

Kız çocuklarında neredeyse hiç görülmeyen, erkek çocuklarında ise çoklukla görülen bir durum geç konuşma. Doktorlar çoğunlukla 4- 4,5 yaşına kadar bekleyin konuşur diyorlar.

Konuşamayan çocuk derdini anlatamadığı için hırçınlık mızmızlık yapar, anne babalar hem çocuğun yaramazlığına kızar hem de derdini anlatamamasına sinir olur. İnsan bir yandan niye kızıyorum ki çocuğa zaten konuşamıyor diye kahrolur diğer yandan o yaşa gelip derdini anlatamayan çocukla uğraşmak hiç kolay değildir, ister istemez agresif olur ana baba. 
Ama, neticede yetişkiniz ve ne kadar bunalsak da olayları değerlendirebilir, çözüm arayabiliriz, düşünebiliriz. Ama çocuğun bu şansı da yoktur, sadece duyguları vardır. Ona kızdığınızda sadece hissettiklerini yaşar, ve bu hisleri tüm dünyasını kaplar. Ne düşüneceğini bilemez, sadece duyguları yaşar. Korkar veya acı çeker.
Çocuğa bu dönemde mümkün olduğu kadar şefkat, ilgi anlayış göstermeye çalışmak gerekir.

Anne baba çok bunalmasına rağmen sıkıntısını başka bir şekilde boşaltmanın yollarını aramalıdır. Çocuk zaten ne olduğunu bile anlayamadığı bir bunalım yaşar konuşamadığı için, çocuğa kızarak masum yüreğini ve zihnini iyice karanlığa sürüklememelidir. Zaten çocuğa kızmak çocuğun konuşmasını daha da geciktirir. Halbuki çocuğun konuşması için mutlu olması gerekir.

Evet, aklınızda tutmanız gereken en önemli şey şu ki, çocuğun konuşması için mutlu olması gerekir.. Konuşmayı ve anlatmayı isteyeceği çok sevdiği şeyler yapıp, ardından da yaptığı şeyi kelimelerle ifade etmek İSTEMESİ gerekiyor. Bunu desteklemeye çalışın.

Benim oğlum arabaları çok sever ve ona "araba durdu, araba gitti" ikilisini sürekli onlarca kez coşkuyla söyleyerek konuşmasına vesile olmuştuk. Arabayı çok sevdiği için arabanın durması ve gitmesi onun için çok önemliydi, bunu ifade etmek istedi ve böylelikle konuşmaya başladı.
Aşağıya çocuğunuzun konuşmasını hızlandırmak için yapabileceğiniz aklımagelen alıştırmaları yazıyorum:

1- Etrafınızdaki nesnelerin isimlerini sürekli tekrar edin, bak kitap, bak ışık gibi. Ya da "bu ne" diye sorarak da tekrar edebilirsiniz" Bu ne, sandalye; bu ne, kaşık; aa bu ne, böcek. Gibi. Ses tonunuz canlı ve çocuğun merakını davet eder şekilde olmalı.
2- Nerede? -Burada soru cevap ikilisini çocuğa öğretebilirsiniz. Baba nerdeeeee, diye sorup babayı bulup baba buradaaa diye bağırabilirsiniz. Nerde diye sormayı ve sizin nerede sorularınıza burada diye cevap vermeyi bu şekilde öğrenir.
3- Çocuğun cümle kurması için fiiller üzerinde çokça durmaya çalışın. Açtı, kapattı, yattı, kalktı, yedi, bitti, gitti, geldi, düştü, döndü, oynadı, uyudu, uyandı gibi basit fiilleri sürekli tekrar edin.
4- Eğer fiilleri söylüyor ise, cümle kurması için basit cümleler kurun. Ben geldim, baba gitti, kuş uçtu, araba durdu, çocuk koştu, kaşık düştü vb. Çocuklar konuşmayı en başta di"li geçmiş zamanla öğreniyorlar. Sadece özne ve yüklemden oluşan bu cümleleri çocuğun ilgi alanı olan konularda ve çocuğun aklında kalacak coşkulu bir tonlama ve genelde aynı melodi ile söyleyin. Ve çok tekrar edin, birlikte gördüğünüz her olayı çocuğa rapor edin.
5- Çocuk özne ve yüklemden oluşan cümleleri öğrenip kolayca tekrar etmeye başlarsa konuşmaya başlamış demektir. Bu cümlelere nesneleri de istediğiniz gibi ekleyebilirsiniz:

Ben eve geldim, baba işe gitti, kaşık yere düştü, biz çarşıya gittik vb.
6- Yaşadığınız olayları da üzerinden zaman geçse de tekrar edin. Oğlum biz bugün nereye gittik diye sorun, çocuk cevap vermeyecekse bile cevap verebileceği kadar bir süre bekleyin. Sonra siz söyleyin; "çarşıya gittik". "Çarşıda ne yaptık?" (Aynı şekilde cevap bekleyin) Sonra cevaplayın, "Oğluma pantolon aldık." Başka ne yaptık" (Aynı şekilde cevap bekleyin)  "Dondurma yedik" gibi.. Akşam eve gelen babaya misafire bir başkasına aynı şeyleri çocukla beraber tekrar edebilirsiniz: "Oğlum gel anlatalım babaya" "Biz bugün nereye gittik biliyor musun babası"" "Çarşıya""Çarşıda ne yaptık?""Başka ne yaptık"
7- Kendini ifade etmesi için yardımcı olmalısınız. Çocuğu herhangi bir şey için "gel, gel" diye yanınıza çağırdığınızda "hadi şimdi geldimmm de oğlum" diyebilirsiniz. "Buraya otur" dediğinizde çocuk oturunca; "oturdummm de hadi oturdummmm de oğlum" diyebilirsiniz. Çok tekrar gerekli.
8- Basit sorulara cevap vermesi için, - mi -mı ekli sorulara cevap vermeyi öğretebilirsiniz. Çocuğa sadece sorunuzun  fiil kısmını tekrar ederek cevaplayabileceği sorular sorun.

"bak kuş, gördün mü" "gördüm de oğlum, gördümmm de" deyin. Çocuğun vereceği cevap: Gördüm
"bu oyuncağı sevdin mi" Çocuğun vereceği cevap: Sevdim
"buraya tekrar gelelim mi"
"bugün parka gidelim mi"
 gibi

9- Yaşına uygun resimli kitaplar alıp oradaki nesneleri elinizle göstererek tekrar edin, resimdeki basit olayları tekrar edin.

Çocuğun geç konuşmasının en önemli nedeni uyaran azlığıdır. Yani çocuğun konuşmayı öğrenebileceği kadar kendisiyle konuşulmaması diyebiliriz. Uyaran azlığının da pek çok sebebi olabilir.  Kimi anne baba az konuşur. Benim eşim çok hızlı konuşur ne dediği anlaşılmaz, ben net konuşurum ama dilbilgisi olarak çok karışık konuşurum. Oğlumun geç konuşmasının bizim bu özelliklerimize bağlı olduğunu da düşünüyorum.

Sözün özü, çocukla net basit cümleler kurarak, çoşkuyla ve istekle sürekli konuşmak gerekir. Yukarıda aklıma gelen alıştırmaları da yazdım, zenginleştirmek mümkün. Kendi günlük gidişatınıza göre yaşayışınız ve olayları anlamlandırmanıza göre kendi alıştırmalarınızı keşf edin.

Ayrıca bu çocuk konuşamıyor, neden hala konuşmuyor gibi olumsuz değerlendirmeleri ne siz çocuğun yanında konuşun ne de başkasını konuşturun. Bunlar çocuğu kötü etkiler.

Allah yardımcınız olsun, zor bir dönem ve insana hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Ama emin olun geçecek zamanı gelince inşallah..


29 Ağustos 2013 Perşembe

En Zor ama En Zevkli Yolculuğum


Çok uzun zamandır oğlumla yaşadıklarımı yazıya dökemedim. Önümüzdeki günlerde 2013 yazının kısa bir hikayesini yazacağım inşallah.


Geçen haftasonu Kefken'den dönüş yolculuğumuzda her zaman ki gibi arabanın arka koltuğunda Mete'nin yanında oturdum. Bende çok yorgundum ve Mete'ye "Hadi sende uyu bende dinleneceğim" dedim. Fakat ısrarla Mete ağladı ve beni yanına çağırdı. Ben isteğinin ne olduğunu anlayıp bir an önce onu sakinleştirme çabası içinde Mete'ye yaklaştım ve ne istediğini sordum. Mete ısrarla beni en yakınına kadar çağırdı ve bana sarıldı. Sonuçta resimde gördüğünüz şekilde bana sarıldı ve uyku moduna geçti. Ben biraz doğrulmaya çalıştıkça bana daha sıkı sarıldı ve kesinlikle kalkmama izin vermedi. Mete derin bir uykuya dalıncaya kadar beni bırakmadı. İki büklüm, bel ağrılı, rahatsız bir pozisyonda ama oğlumun kalp atışlarını dinleyerek ve onun sıcaklığını hissederek zevkli bir yolculuk geçirdim. Oğlumun uyku arkadaşı peluş oyuncağı gibi oldum.

2 Ağustos 2013 Cuma

Oğlumla Baş Başa Bir Gece

Temmuzun son akşamı eşim işi nedeniyle şehir dışına çıktı. Ben ve Mete tüm gece baş başa kaldık bu sayede. Oruçlu olduğum ve Mete'nin bana hiç bir şey yememe izin vermediği için bir çözüm bulmam gerekiyordu. Meteyi oyalayacak ve benim o arada yemek yememi sağlayacak babamız yanımızda olmadığı için kendimce ince bir plan yaptım. İş yerinden çıkmadan önce iftar için pizza siparişi verdim. Bu sayede mutfağa bağlanmadan elimde pizza ile Mete evin neresini isterse oraya rahatlıkla dolaşarak karnımı doyura bilecektim. 

Eve gittiğimde kendimi tamamen Mete'ye bıraktım. Evde beni bekleyen tonlarca iş yokmuş gibi yaparak hepsini (aslında hep yaptığım gibi) görmezden geldim. İş dönüşlerimde beni bahçede beklediği için servisten iner inmez oyuna başladık. Yarım saat kadar parkta oyun oynadıktan sonra eve geldik. Evde odasına giderek oyuncakları ile bol bol oynadık. Oyun hamurundan tabak, kaşık ve ekmekler yaparak bana yemek yedirdi. Biraz top oynadık. İftar vaktine doğru cep telefonum eline geçti ve çok sevdiği kedi oyunları ile oynamaya başladı. 

Ezan okununca ben usulca mutfağa geçtim. Peşimden ağlayarak gelip koluma yapışmasını beklerken beklediğimin tam tersi gelişti olaylar. Çorbamı sorunsuz içtim. Pizzaya geçtiğimde Mete yanıma geldi. Hadi sende gel otur dedim ve yanımda sandalyeye oturdu ve beraber pizza yemeğe başladık. Gecenin geri kalanı da başı gibi oyun oynayarak, eğlenceli resimler çekerek ve sakin bir şekilde uyuyarak geçti. Sanırım oğlum büyüyor ve beraber daha çok ortak şey yapmaya başlayabiliyoruz.








21 Temmuz 2013 Pazar

Dağcı Mete

Mete henüz 26 aylık. Henüz konuşması gel, bak ve yok olmak uzere 3 kelimeden ibaret. Buna rağmen tek başına korkusuzca nerelere çıkıyor ve iniyor. .. Ben boş yere evde bir dağcı yetistiyorum demiyorum.





10 Temmuz 2013 Çarşamba

Kedinin Mete ile İmtihanı

Yazının başlığı yanlış olmuş, doğrusu "Mete'nin kedi ile imtahanı" olmalıydı diye düşünebilirsiniz. Fakat aşağıdaki videoyu izleyince başlığın doğru olduğunu göreceksiniz. 

Eşimin baba tarafı Karadeniz Ereğli'li. Hatta evlendikten sonra kütüğüm Ereğli oldu. Fakat ben şimdiye kadar Ereğli'yi hiç görmemiştim. 22 Haziran'da kuzenlerden birinin düğünü vardı. Bizde bu fırsatı kaçırmayalım dedik ve hem düğüne hemde diğer akrabaları ziyarete gittik. 

Tacettin amcamız ailecek hayvan severler. Müstakil bir ev imkanlarıda olunca benim gördüğüm 3 köpek ve 20 civarı kediye sahipler. Mete ise tam bir kedi delisi olarak bir cennete düştü. Eve girerken şaşkınlıkla etrafına baktı. Evde balkonda özel bakımda olan yavru kedileri sevdikten sonra anne kedi yanına geldi. Anne kedi yavrularını korumak için Mete'ye biraz miyavlasada sonra kendini sevdirmeye başladı. Fakat Mete aşağıda da izleyeceğiniz gibi kedilerin sevmedikleri şekilde sürekli başını severek, bastıra bastıra karnındaki tüyere cici cici yaparak kediyi canından bezdirdi. Bir süre sonra anne kedi, Mete'yi gördüğü yerde kaçmaya, Mete ise kedinin peşinden koşmaya başladı. 






25 Haziran 2013 Salı

Gecikmiş Babalar Günü Hediyemiz

Malesef babalar gününde sevgili eşime Mete adına bir hediye alamadım. Eşim arada "Bu yıl oğlum hediye almadı bana inşallah seneye" gibi sözlerle sitemde bulunuyordu. Bende ilk fırsatta alışverişe çıkıp ufak bir hediye aldım. Ancak giyim eşyası, parfüm gibi insanların beklediği, gördüğünde çok şaşırmayacağı hediyeleri sıradanlıktan kurtarıp hafızada daha kalıcı hale getirmek için hediyelerin yanına ufak süprizler hazırlamayı seviyorum. Aldığım hediyeyi sıradanlıktan kurtarmak için ufak bir photoshop çalışması ile aşağıdaki yazıyı hazırladım ve yazıyla beraber oğlum adına eşime hediyesini verdim. Umarım gerçekten bu ufak süprizim hoşuna gitmiştir.



15 Haziran 2013 Cumartesi

Mete'nin Objektifinden İlk Resmimiz

Son zamanlarsa biz ne zaman Mete'nin resmini çekmek için telefonlarımızın kamerasını açıp pozisyon alsak Mete poz vermek yerine telefonu alıp kendisi resim çekmek istiyor. Fakat henüz bu konuda çok başarılı değil çoğu zaman telefonun kamera özelliğini kapatıp başka uygulamalarını açıyor. Zaman zamanda objektifin yarısından fazlasını parmağının kapladığı anlamsız resimler. Ama denemelerinin sonunda başarıya çok yaklaştı. Aşağıda Mete'nin objektifinden çekilmiş ilk resmimiz yer alıyor. 

3 Mayıs 2013 Cuma

Mete'yi Yine Kaybettim

1 Mayıs sabahı tatil olduğu için sabah uykusu uyayabileceğim diye seviniyordum. Ama vücut alışmış bir kere sabah 6 buçuk gibi uyandım. Uyanmışken Mete'ye bir bakayım üstünü açmıştır örteyim dedim ve Mete'nin odasına gittiğimde manzara aynen düşündüğüm gibiydi. Mete'nin üstünü örtüp tekrar yatağıma döndüm. Yaklaşık bir saat sonra tekrar uyandım ve tekrar Mete'yi kontrole gittim. Ama bir gariplik vardı. Mete yatakta yoktu. İlk önce uyku sersemi yanlış mı görüyorum dedim ama yorganıda kaldırıp baktım Mete yatağında değildi. Acaba eşim uyanıp yanımıza aldı da ben mi fark etmedim dedim ama Mete bizim yataktada yoktu. Heyecanla diğer odaları aramaya başladım. Ve Mete'yi aşağıda resimde görülen şekilde buldum.


Mete, park yatağından biraz zorlansada inebiliyor ama uykulu olarak yatağından nasıl indiğini ve neden koridorun ortasına gelip ortalık yerde uyaya kaldığını bilmiyorum. Yinede bunun tekrarlayabileceği endişesi ile yatmadan önce geceleri mutlaka dış kapayı kilitliyorum ve özellikle mutfak kapısını kapatıyorum. 



2 Mayıs 2013 Perşembe

Çocuğunu Kaybetmek

Anne babaların en büyük korkularından bir çocuğunu kaybetmek sanırım. Çocukların kayıp haberlerini, onlardan günlerce haber alınamayıp anne babalarının çaresizlikle geri dönmelerini beklediği görüntüleri hep gazetelerde, televizyonlarda sürekli okuyor ve seyrediyoruz. Elimizden ise hiç bir gelmeyerek sadece onlar için dua edip bizde üzülüyoruz. Kendi adıma söylemek gerekirse çocuğunu kaybetmenin ne kadar büyük ve tarifsiz bir acı olduğu, insanın kendini ne kadar çaresizlik içinde hissettiği konusunda en ufak bir fikrim ve yaşanmışlığımın olmadığını geçen gün, her saniyesi bir ömür gibi geçen 10-15 saniye içinde anladım.

Geçen akşam evde canımız sıkıldı ve eve yaptırmayı düşündüğümüz bir dolap fikir sahibi olmak için İKEA'ya gittik. Mete bu tür geniş mekanlarda kendini özgür hissediyor ve her yere gitmek hiç durmadan koşmak istiyor. Haliyle bizim için onu yavaşlatmak ve bizim hızımızda gezmesini sağlamak çok zor oluyor. Genelde birimiz etrafa bakarken diğerimiz Mete'nin peşinde oluyoruz. 

Mağazada dolapların sergilendiği kısma gelince eşim ve ben birlikte dolapları incelemek ve fikir alışverişinde bulunmak istedik. Fakat buna Mete pek izin vermedi. Kucağımızda durmuyor, kendini bir şekilde yere atıp etrafta durmadan koşuyordu. Bizde onu yakalamak için arkasından koşturuyorduk. Mete bunu bir yakalamacılık oyununa benzettiği için kucağımıza alıp yanımıza getirsekte yeniden kaçıyordu.  Bu kaçışlarından birinde Mete'nin peşinden hemen koşmama rağmen reyonlar arasında ne tarafa döndüğünü göremedim. Mete'nin boyu da yeteri kadar uzun olmadığı için ortadaki kısa reyonların arkasında dahi olsa onu göremiyordum. İşte o an oğlumu kaybettim düşüncesi ile aynı anda endişe, korku, çaresizlik duygularını beraber yaşamaya başladım. Beynimden milyonlarca soru geçmeye başladı. Oğlum şimdi nerede?, Başına kötü bir şey gelmiş midir?, Onu biri bulursa ne yapar? Kaçırır mı? Danışmaya mı gider? Ben şimdi ne yapmalıyım? Nereye başvurmalıyım? Nereye gitmeliyim? gibi sayısız soru. Sonra eşimin yanına "Mete kayıp bulamıyorum." demek için koşar adım döndüm ve gördüğüm manzara karşısında dünyadaki en mutlu annelerden biri oldum. Mete, eşimin kucağında bana gülüyordu. 

Yaşadığım 10-15 saniyede olsa çocuğunu kaybetmenin nasıl bir duygu olduğunu yaşamayan birinin anlaması imkansız ve inşallah Allah hiç bir kimseyi bu tür bir duygu yaşamasını nasip etmez. 


17 Nisan 2013 Çarşamba

Mete ve Cola Bardağı

Geçen akşam yemekten sonra yarım kalan cola bardağımı sonra içerim diyerek masada bıraktım ve ellerimi yıkamak için banyoya geçtim. Eşim de arkamdan banyoya geldi ve konuşmaya daldık. Hemen arkamızdan Mete geldi ve bir baktım elinde cola bardağım. Dökmesin, düşürmesin diye hemen elinden alayım derken eşim koridoru gördü ve "Mete, anneyi çok kızdıracaksın." dedi. Merakla koridora baktığımda aşağıdaki manzarayı gördüm. Beni düşünüp cola bardağımı peşimden getirdiği için sevineyim mi etrafı biraz kirlettiği için kızayım mı bilemedim. Ama sonuç olarak Mete'ye teşekkür ettim ve yanağından öptüm. Sonra bu anı ölümsüzleştirdikten sonra temizliğe giriştim.


15 Nisan 2013 Pazartesi

Bahar Gelir Mete Çimlere Çıkar

 
Artık uzun ve soğuk kış bitiyor. Havalar yavaş yavaş ısınmaya başladı. Cumartesi günü kahvaltıdan sonra güneşi kaçırmayalım dedik ve parka indik. Biraz parkta diğer çocuklarla oynadıktan sonra yeşilliklerde yuvarlanan bir başka çocuğa özenerek Mete'ye "Hadi sende takla at" dedim ve aşağıda seyredeceğiniz şekilde çok eğlendik.


4 Nisan 2013 Perşembe

Mete Şınav Çekiyor

Eşim ve ben, havalar ısındıkça "zayıflamak lazım" cümlesini daha çok zikreder olduk ve konuşmalarımızın sonu hep "rejim yapmalı, spor yapmalı" şeklinde biter oldu.

Geçen akşamda her akşam ki gibi halının üzerinde (artık koltukta oturmak nasıl bir şeydi unuttuk) Mete ile oturarak hem onunla oyun oynuyor hemde nasıl rejim yapsak şeklinde konuşurken eşimin içinden spor yapmak geldi ve şınav çekmeye başladı. 22 aylık hayatı boyunca babası tarafından yapılan bu hareketi ilk defa gören Mete çok heyecanlandı ve neşelendi. Sanırım babasının onunla bir tür oyun oynadığını da düşündü ve aşağıda videoda görebileceğiz şekilde hemen babasına eşlik etmeye başladı. Eşim ve ben ilk bir iki saniye şaşkınlık yaşadıktan sonra Mete'ye kahkalarla güldük. Siz bizim kadar kahkaha atmasanız da tebessüm edeceğinizi düşünüyorum. İyi seyirler.


15 Mart 2013 Cuma

Mete Yemek Yemeyi Öğreniyor

Mete'nin yemek yemesini öğrenmesi için menüde uygun yemekler olunca (makarna, pilav gibi) tabağını önüne koyup onu serbest bırakıyorum. Dün gecede akşam yemeğinde makarna olunca hemen masanın altına örtü sererek Mete'yi yerine oturttum ve eline çatal-kaşık verdim. Mete, önce çatalı kullanmayı denedi ve zorla da olsa bir tane makarnayı ağzına götürmeyi başardı. Daha sonra kaşığı denedi ama onunla hiç başarılı olamadı. Sonunda "Kaşık-çatal güzel ama elle yemek yemenin tadı başka" diyerek yemeğe devam etti. Bende bu arada sürekli "Ellerin yağlı sakın saçlarına ellerini sürme" diyerek Mete'yi uyarıyordum.




27 Şubat 2013 Çarşamba

İnatçı çocuklarla başa çıkmanın yolları.


Mete büyüdükçe ve daha çok şeyi kendi başına yapabileceğini keşfettikçe daha çok inatlaşmaya, kendi istediğini yapmaya çalışmaya, izin vermezsek ağlamaya, sinirlenip bize vurmaya ve ısırmaya başladı. Gün geçtikçe bu tür sinir krizlerimiz daha da sıklaşıyor. Sanırım uzmanların "2 yaş sendromu" dedikleri sendromu yaşamaya başladık. Bu sinir krizlerinde elimden geldiğince sakin kalmaya çalışıyorum ve Mete'nin sakinleşmesi için ya ortamdan uzaklaştırıp kendi kendine sakinleşmesi için ona zaman veriyorum; örneğin başka bir odaya götürüp eline suyunu yada oyuncağını vererek sakinleşmesini bekliyorum yada kucağıma alarak ilgisini başka tarafa yönlendirmeye çalışıyorum. Örneğin bir resim göstererek "Baba nerede?" yada camdan dışarısını göstererek "Kedi nerede?" gibi sorular sorarak dikkatini dağıtıyorum. 

Aşağıda ki yazıyı okuyunca doğru yaptığımı anladım ama maalesef insan her zaman sabırlı olamıyor. Kimi zaman çocukla birlikte anne-babada sinir krizi geçirerek çocuğa bağırabiliyor yada inatlaşabiliyor. İşte o anlarda işler iyice çığırından çıkıyor. Bu yüzden her anne-babaya bol sabır diliyorum.   

İnatçı çocuklarla nasıl başa çıkılır?

İnatçı bir çocuğunuz var ve onunla başa çıkamıyor musunuz? Telaşlanmayın onunla nasıl başa çıkacağınızı bu yazıyı okuyarak öğrenebilirsiniz.

Aslında hepimizin inatçı olduğu bir çocukluk dönemi yok mudur?
Ebeveynlerine bağımsız bir birey olduklarını kanıtlamaya çalışan çocuklar, bunu başaramadıklarını düşündüklerinde anne-babalarıyla inatlaşmaya başlıyor. Bu nedenle uzmanlara göre, çocuklarla gereksiz yere çatışmaya giren anne-babalar, iletişimsizliğin temelini atıyor.

Çocuklarda inatlaşmanın her yaş döneminde görülebileceğini belirten uzmanlar, çocukların bağımsız birer birey olduklarının farkına varmaya başlamaları ve dünyayı keşfetme meraklarının, inatlaşma sürecini tetiklediğini bildiriyor.

Uzmanlara göre çocuklar, anne-babaları ve çevresindekilerle ayrım yapmaksızın her zaman ve her konuda çatışmaya girebiliyor. Çocukların bir inatlaşma nöbeti süresince fikir değiştirdiğine de tanık olabilir ve bazen neyi isteyip neyi istemediğini bile anlamayabilirsiniz. Örneğin, acıkmıştır ama evdeki yemeği yememekte direnir. Söz gelişi hamburger ister, hamburgerciye gidersiniz. 'Ben bundan istememiştim ötekinden al' diye tutturur. Diğer mönüden aldığınızda ise başka bir bahane bulur. Birinizden biri yenik düşene kadar bu sürtüşme devam edebilir. Çocuklarla inatlaşma dönemlerinde her iki tarafın da amaçlarını açıkça ortaya koyması gerektiğini öneren uzmanlar, amaçların ona yemek yedirmek, bir oyuncakçının önünden geri çekmek veya uyutmak gibi çok çeşitli olabileceğini ifade ederek, onun ise tek amacının sizin dediğinizin tersini yapmak olduğunu belirtiyor.

Uzmanlar bu davranışın nedenini ise; çocuğun anne-babaya karşı bağımsız bir birey olduğunu ve kendi tercihlerini kendisinin yapabildiğini kanıtlamak istemesi olarak açıklıyor. Pek çok anne-babanın bunun farkında olmadığı için çocuklarıyla gereksiz yere çatışmaya girdiklerini kaydeden uzmanlar, ebeveynlerin kendilerini de çocuklarını da yıprattıklarını söylüyor.

Uzmanlara göre daha da kötüsü, bazı çocukların bunu bir alışkanlık haline getirdiğini ve daha ileriki yaşlara taşıdıklarını bildirerek, anne-babanın ise bu çatışmalara çözüm olarak şiddete başvurmaya başladıklarını da belirtiyor. Kısacası, küçük yaşlarda başlayan, çocukların gelişiminde çok doğal olan inatlaşma, anne-baba ve çocuk arasındaki iletişimsizliğin başlangıç noktası olabiliyor.

"SAHADA OLMADIĞINIZI VE FUTBOL OYNAMADIĞINIZI UNUTMAYIN"

Uzmanlar, anne-babaların çocukla çatışmaya girdiğinde yapması gerekenleri şu şekilde sıralıyor:

"- Her şeyden önce bu durumda soğukkanlılığınızı korumaya çalışın. Derin bir nefes alın ve içinizden, 'O sadece bir çocuk' deyin. Öfkeli bir tavır takınmayın, yumuşak ve uzlaşmacı bir ses tonuyla konuşmaya özen gösterin.

- Sahada olmadığınızı ve futbol oynamadığınızı unutmayın. Her ikiniz de kazanabilir, her ikiniz de amacınıza ulaşabilirsiniz. Unutmayın; amacınız ona kimin güçlü kimin güçsüz olduğunu ispatlamak değil, o anda elde edemeyeceği bir şeyden vazgeçmesini sağlamak olmalıdır.

- İstediği şeyi neden yapamayacağınızı basit bir şekilde açıklayın ve açıklama yaparken, bu durumdan dolayı ne kadar üzgün olduğunuzu mutlaka belirtin. Onun istediği şeyi sizin de istediğinizi, ama koşulların buna izin vermediğini söyleyin. Duygularını paylaştığınızı bilmek onu hem rahatlatacak, hem de sizi ona sürekli engeller koyan bir düşman olarak görmesini engelleyecektir.

- Ona kararlı ve tutarlı, fakat sevecen bir tavırla yaklaşın. Önce 'hayır' dediğiniz bir şeye sonradan 'evet' derseniz, çocuğunuz bunu size karşı sürekli kullanmaya başlayacaktır. Başka zaman ve durumlarda da siz pes edene kadar sizinle çatışmaya devam edecektir.

- Gerekli açıklamaları yaptıktan, üzgün olduğunuzu söyledikten ve bu konuda kararlı olduğunuzu hissettirdikten sonra ona biraz zaman tanıyın. İstediğini elde etmek konusunda bir süre sonra sizinle yeniden inatlaşmaya başlarsa hiç tepki vermeyin. Birkaç denemeden sonra
vazgeçecektir.


- Çocuğunuz her şeye rağmen sizinle inatlaşmaya devam ediyorsa, dikkatini istediği şeyden başka bir noktaya çekmeye çalışın. Bu bir çizgi film, bir kuş, bir kedi, sevdiği bir yiyecek, oyun ya da herhangi bir şey olabilir. Çocuğunuz sakinleşene kadar ilgisini çekebilecek değişik alternatifler deneyebilirsiniz. Bu, küçük yaştaki çocuklarda daha çok geçerlidir. Ancak okul yaşına kadar, hatta bazen daha sonrasında bile bu yöntemin yararını görebilirsiniz.

- Çocuğunuza seçenekler sunun, böylece onu bağımsız bir birey olarak tanıdığınızı, onun kararlarına saygı duyduğunuzu düşünecektir. Kendisiyle ilgili kararları verebildiğini ve onun seçimine öncelik tanındığını düşünerek inatlaşmaktan vazgeçecektir. Siz de makul birkaç seçenekten birini kabul ettirebildiğiniz için kendinizi rahat hissedeceksiniz. Sunduğunuz seçenekler ne kadar az olursa çocuğunuzun karar verme süresi de o kadar kısa olur. Sunduğunuz seçeneklerin, herhangi birinin seçilmesi durumunda onayladığınız seçenekler olmasına dikkat edin ki, yeniden bir anlaşmazlık yaşamayın."

22 Şubat 2013 Cuma

ETKİNLİK - Tuvalet Kağıdı Rulosu

Mete büyüdükçe boş vakitlerimde "Evde, Mete'nin hayal gücünü ve el becerilerini geliştirebileceğim ne tür oyunlar oynayabiliriz?" diye düşünmeye ve araştırmaya başladım. Araştırmalarım sonucunda günden güne büyüyen bir etkinlik resim arşivim olmaya başladı. Aslında bu arşivimden bir kısmını "Kendi Oyuncağımızı Kendimiz Yapalım" başlıklı yazımda paylaşmıştım. Arşivim büyüdükçe ve yapabileceklerimiz çoğaldıkça bunlar kendiliğinden gruplanmaya başladı. Bu gruplardan içi en dolu olanı ise tuvalet kağıdı yada kağıt havlu rulolarını ana malzeme olduğu, yanında her evde bulunabilecek diğer malzemeler ile (yapışkan, sulu boya, pastel boya, parça kumaşlar vs.) yapılabilecek küçük oyuncaklar veya süslerdi. Aşağıda en beğendiklerimi ve varsa yapılışını anlatan diğer sayfa linklerini bulabilirsiniz. 

Şimdiden size ve çocuğunuza iyi eğlenceler.